Okulların açılmasına bir hafta kalmıştı. Ali'nin yaz boyunca çalışarak biriktirdiği parayla kırtasiyeye gitme zamanı nihayet gelmişti. Havanın hafif serinlediği, sonbaharın yaklaştığını hissettiren bir sabah, Ali'nin yüreği kıpır kıpırdı. Elinde sımsıkı tuttuğu paralar, nasır tutmuş ellerinin arasında sıcak bir umut gibiydi. Yaz boyu, Çukurova’da, güneşin kavurduğu tarlalarda çalışmıştı. Ardından ailece Sakarya'ya domates toplamaya gitmişlerdi. Tozlu yollarda ter dökmüş, hayallerine ve umutlarına tutunup ayakta kalabilmişti. Okumak, doktor olmak istiyordu. Fakirlik kötü bir şeydi. Başkasının önlüğünü giymek, başkasının ayakkabılarını giymek, pantolonundaki yamaları saklamak istemiyordu. Sekiz çocuğa bakmak kolay değil, diyordu babası. O zaman Ali de çalışacak, kendi ihtiyaçlarını kendisi alacaktı! Gözleri hep vitrinlerdeki ayakkabılarda, rengârenk çantalarda, süslü defterlerdeydi. Kırtasiyeye vardığında, vitrine uzun uzun baktı. Şehrin kalabalığına karışıp gitmeden önce,
Sümerlerden Babillere Kadim Uygarlıkların Zenginlik Sırları