Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

DOKTOR OLMAK İSTEYEN YOKSUL ALİ'NİN GERÇEK HİKAYESİ

  Okulların açılmasına bir hafta kalmıştı. Ali'nin yaz boyunca çalışarak biriktirdiği parayla kırtasiyeye gitme zamanı nihayet gelmişti. Havanın hafif serinlediği, sonbaharın yaklaştığını hissettiren bir sabah, Ali'nin yüreği kıpır kıpırdı. Elinde sımsıkı tuttuğu paralar, nasır tutmuş ellerinin arasında sıcak bir umut gibiydi. Yaz boyu, Çukurova’da, güneşin kavurduğu tarlalarda çalışmıştı. Ardından ailece Sakarya'ya domates toplamaya gitmişlerdi. Tozlu yollarda ter dökmüş, hayallerine ve umutlarına tutunup ayakta kalabilmişti. Okumak, doktor olmak istiyordu. Fakirlik kötü bir şeydi. Başkasının önlüğünü giymek, başkasının ayakkabılarını giymek, pantolonundaki yamaları saklamak istemiyordu. Sekiz çocuğa bakmak kolay değil, diyordu babası. O zaman Ali de çalışacak, kendi ihtiyaçlarını kendisi alacaktı! Gözleri hep vitrinlerdeki ayakkabılarda, rengârenk çantalarda, süslü defterlerdeydi. Kırtasiyeye vardığında, vitrine uzun uzun baktı. Şehrin kalabalığına karışıp gitmeden önce,

BABİL KRALI HAMMURABİ İLE ADALET ARAYAN PURAT'IN HİKAYESİ

  Babilliler, güneşin ilk ışıklarıyla birlikte uyanır, Nil'in doğusunda, Mezopotamya'daki geniş ovaya yayılan krallıklarının bereketine şükrederlerdi. Şükürlerinin sebebi, içlerindeki tüy gibi hafif olmalarını sağlayan güven ve huzurlarıydı. Güven ve huzurlarının kaynağı her bireyin müreffeh bir yaşam sürmesiydi. Refahın anahtarı yine ülkedeki adalet ve hukuk sistemiydi. Çünkü adalet her şeyin başıydı. Ülkedeki ticareti, ekonomik ve sosyal çarkı bu güç döndürüyordu. Aksi taktirde eşkıyaların kol gezdiği, hükmün olmadığı bir coğrafyada kim neden ticaret yapsındı ki? Günün birinde, küçük bir kasabada, yaşlı bir çiftçi olan Purat, başını ellerinin arasına almış, üzgün bir şekilde evinin önünde oturuyordu. Yıllardır ekip biçtiği tarlasındaki mahsul, komşusu tarafından çalınmıştı. Geçen yıl biriktirdiği tüm gümüşlerini ve altınlarını da yine aynı adam zorbalıkla ondan almıştı. Eli sopalı beş oğluyla istediği her zorbalığı komşularına yapabiliyordu. Adaletin olmadığı bu yerde, kime g

Demreli Aziz Nikolas ve Altın Kuşun Hikayesi

  Demre, Toros Dağları'nın eteklerinde, Akdeniz kıyısında yer alır. Kuzeyde dağlarla çevrili olup, güneyde Akdeniz'in berrak ve mavi sularına açılır. Şehrin hemen dışında, portakal ve nar bahçeleriyle çevrili geniş düzlükler bulunur. Zeytin ağaçları, narenciye bahçeleri, defne, keçiboynuzu ve çam ağaçları, Demre’nin doğasında önemli yer tutar. İlkbaharda her rüzgar estiğinde, her yer limon çiçeği kokar. Bu bitki örtüsü, dağların eteklerinden kıyıya kadar uzanır ve göz alabildiğine her yeri çiçeğe, yeşile boyar.        Demre'nin kuzeyinde Toros Dağları yükselir. Dağlar, ormanlarla kaplı yamaçlara ve derin vadilere sahiptir. Bu dağlar, bölgeyi iç kesimlerden ayıran doğal bir sınır oluşturur. Özellikle kireçtaşı yapısına sahip olan dağlık alanlar, birçok derin vadi ve mağaralar barındırır.      Demre, Akdeniz kıyısındaki sulak alanlarıyla da dikkat çeker. Bölgedeki küçük çaylar, denize dökülmeden önce deltalar ve küçük bataklıklar oluşturur. Bu alanlar, çeşitli kuş türlerine e

KAYIP HAZİNEYİ ARAYAN HABİR EL BAĞDADİ'NİN HİKAYESİ

Ürdün'ün sıcak ve kurak arazisinde Wadi Rum diye bir yer vardı. Wadi Rum'un diğer adı Ay Vadisiydi. Petra'ya üç günlük mesafedeydi. Kum taşı ve granit kaya içinde oluşmuş bu vadi içinde, ülkenin ikinci yüksek dağı olan Rum Dağı ve Bilgeliğin Yedi Sütunu olarak anılan bir tepe bulunuyordu. Wadi Rum'un gölgesinde, bir bedevi çadırında    Habir adında bir adam yaşardı.   Habir, Bağdat'ta varlıklı bir tüccar iken kervanları yağmalanınca, kısa sürede tefecilere borçlandı ve her şeyini kaybetti. Elde avuçta bir şey kalmayınca iki eşi ve çocukları onu kapı dışarı etti. Elinde, Harut ile Marut'un yazdığına inanılan, atalarından kalma bir kitap, Roma Ordusunun hazinelerinin gömülü olduğu yeri gösteren bir harita ve büyü formüllerinden başka hiçbir şey yoktu. Üç yıldır bu bölgede araştırmalar yapıyordu. En büyük hayali, Ürdün’ün derinliklerinde, kumların altında gömülü olduğu söylenen büyük Roma hazinesini bulmak, yeniden çok zengin olarak kendisine sırt çevirenlerden int

Mardinli Telkari Ustası Gabriel

  Mardin, Hz.Nuh'un gemisinin indiği Cudi Dağının batısında yer alır. Gemi karaya oturup da, sular çekilmeye başlayınca, Nuh Peygamber secdeye kapanarak “Rabbim, bu toprakları bizler için bereketli kıl!” diyerek dua ettiğine inanılır. Öyle ki, toprağın her miliminden türlü bitkiler fışkırır. Muzdan incire, kirazdan kayısıya, üzümden zeytine akla gelebilecek her meyve en tatlı haliyle yetişir. Hasat zamanı buğday ve arpadan ambarlar, silolar dolar da dolar. Fazlası çevre bölgeleri, tekmil Mezopotamya vilayetlerini besler. Kerkük'ten, Musul'dan, Zaho'dan, Kamışlı’dan rengarenk güvercinler gelir, gökyüzünde taklalar atarak tarlalara iner, karınları şişene kadar yerler de yerler. Göçmen kuşlar Dicle'nin yamacında soluklanır, susuzluğunu giderir. Şehir, Fırat ve Dicle nehirlerinin arasında yer alan Mezopotamya ovasına hâkim bir tepe üzerine kurulmuştur. Çevresi geniş ovalar, tepeler ve dağlarla çevrilidir. Mardin, kendine özgü sarımsı taşlardan yapılmış evleri ve dar sok