Okulların açılmasına bir hafta kalmıştı. Ali'nin yaz boyunca çalışarak biriktirdiği parayla kırtasiyeye gitme zamanı nihayet gelmişti. Havanın hafif serinlediği, sonbaharın yaklaştığını hissettiren bir sabah, Ali'nin yüreği kıpır kıpırdı. Elinde sımsıkı tuttuğu paralar, nasır tutmuş ellerinin arasında sıcak bir umut gibiydi. Yaz boyu, Çukurova’da, güneşin kavurduğu tarlalarda çalışmıştı. Ardından ailece Sakarya'ya domates toplamaya gitmişlerdi. Tozlu yollarda ter dökmüş, hayallerine ve umutlarına tutunup ayakta kalabilmişti. Okumak, doktor olmak istiyordu. Fakirlik kötü bir şeydi. Başkasının önlüğünü giymek, başkasının ayakkabılarını giymek, pantolonundaki yamaları saklamak istemiyordu. Sekiz çocuğa bakmak kolay değil, diyordu babası. O zaman Ali de çalışacak, kendi ihtiyaçlarını kendisi alacaktı! Gözleri hep vitrinlerdeki ayakkabılarda, rengârenk çantalarda, süslü defterlerdeydi.
Kırtasiyeye vardığında, vitrine uzun uzun baktı. Şehrin kalabalığına karışıp gitmeden önce, o renkli dünyaya dalmak istedi. İlk olarak, içini ısıtan o kırmızı çantayı seçti. Ardından en kalınından bir defter, sayfaları beyaz ve temizdi; Ali’nin hayalleri gibi. Bir de parlak, mavi bir kalem. Bu kalemle yazacakları, Ali’nin geleceğini şekillendirecekti. Siyah önlüğü pırıl pırıldı.
Ancak sıra kasaya geldiğinde, Ali’nin içini bir korku kapladı. Paralarının yetip yetmeyeceğinden emin değildi. Kasadaki adam, Ali’nin avucundaki paraları sayarken, Ali kalbinin atışlarını kulaklarında hissetti. "Bunlar yetmez evlat," dedi kırtasiyeci.
Ali’nin yüreğine bir taş oturdu. Aylarca çalışıp biriktirdiği paranın yetmemesi, hayallerinin bir çırpıda yıkılması gibi geldi. Gözleri doldu ama ağlamamaya çalıştı. "Defter ve kalemi bırakabilirim," dedi kısık bir sesle. “Önlük ve çanta olsun.”
Ancak adam, bir an duraksadı, ardından gülümsedi. "Dur bakalım, belki bir şeyler yapabiliriz," dedi.
Adam, siyah önlüğü, defteri ve kalemi tekrar tezgaha koydu. Ardından Ali'nin elindeki paraları saymaya başladı. "Sana veresiye hesabı açalım, eline geçtikçe ödersin, olur mu?" dedi ve paraları aldı. “Bununla kendine yeni bir pantolon alırsın,benden sana okul hediyesi!” diyerek 25 lirayı geri uzattı. Ali, boğazı düğüm düğüm oldu, kırtasiyecinin gözlerindeki sıcaklığı yüreğinde hissetti. O an anladı ki insanlar arasındaki bu tür bağlar, en az çalışarak kazandığı paralar kadar değerliydi. Adamın elini defalarca öptü.
Ali, kırmızı çantası, siyah önlüğü, defteri ve kalemiyle kırtasiyeden çıkarken, içinde tarifsiz bir mutluluk vardı. Her bir adımında, yaz boyunca çektiği yorgunlukların, fedakarlıkların boşa gitmediğini hissediyordu. O gün, Ali sadece okul ihtiyaçlarını değil, aynı zamanda insanlığın ve iyiliğin değerini de öğrenmişti.
Not: Bugün 28 Ağustos 2024. Yer İstanbul. Kırtasiyeci Amca, açık kalp operasyonu olmak üzere doktoru Ali Bey tarafından ameliyata alındı.
Yorumlar