Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Eylül, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

BABİLLERDEN ZENGİNLİĞİN SIRRINI ÖĞRENEN REŞ GALUTA'NIN SANDIĞI

  Uzak diyarlarda, Babil ülkesinin sıcak çöllerine bakan bir ticaret şehrinde, İshak adında genç bir tüccar yaşıyordu. Ailesi, nesiller boyu bu topraklarda ticaret yapmış, deve kervanlarıyla baharat, kumaş ve mücevher taşımıştı. Şehir, büyük ticaret yollarının kavşak noktasındaydı ve İshak’ın ailesi bu stratejik konumu başarıyla kullanmıştı. Ancak değişen zamanla birlikte ticaretin yöntemleri de değişiyordu. İshak, çölün ortasında küçük ama canlı bir Yahudi mahallesinde büyümüştü. Babası, şehrin en tanınmış tüccarlarından biriydi ve oğluna hep şunu öğütlerdi: "Bilgelik ve dürüstlük, seni çölün ortasında bile ayakta tutar. Bu sandığı görüyor musun? Bana babamdan kaldı. Benden de sana emanet kalacak ve onu canın pahasına koruyacaksın."  “O sandıkta ne var baba? Neden kilitli?”  “Sandığın içinde, Babillerden zenginliğin sırrını ve felsefesini öğrenen büyük deden Reş Galuta'nın emanetleri ve hikmetli sözleri saklı evladım. Bu sandıkta, atalarının ticaretteki tüm sırları ve bi

Indian Rahul's Golden Dream

Once upon a time, there was a man living in the narrow and impoverished streets of Varanasi, by the banks of the Ganges River. His name was Rahul. Rahul lived with his wife and three children in a shabby mud-brick house.  Every day, to provide for his family, he would go down to the river and sift through the waters, hoping to find small particles of gold. Since the river had carried rich soils for centuries, he believed it might also carry gold. And he wasn’t wrong in his thinking. Though not every time, occasionally, a few specks of gold would wink at him from the bottom of his sieve, buried in the mud.  With great joy, he would wash them and place them in his pouch. Then, after thoroughly cleaning his tools, he would head home. Once he had saved enough, he would melt the gold and turn it into two separate sheets. His wife and children would watch from afar with great curiosity as he melted the gold and poured it into the mold. After cooling the sheets, he would polish them and hand

SÜMER MEDENİYETİNE SON VEREN İLK GÖÇÜN HİKAYESİ

Sümerliler Orta Asya'dan Mezopotamya’ya göç ederek gelmiş bir kavimdi. Yerleştikleri güney Mezopotamya'da, Dicle ile Fırat'tan gelen bereketin kudretiyle üstün bir medeniyet inşa ettiler. Zenginleşen halk dünyevi zevklerden payını almak istedi. Kimi artık tarlada çalışmak istemedi. Kimi çobanlığı küçümser oldu. Bazı insanlar, çoban ve amele ihtiyacını karşılamak için, ülkenin kuzeyinden gelen Akadların Sümer topraklarına girmelerine izin verilmesinin uygun olacağını düşündü. Onlara kapılarını açıp iş verdi. Bu göçün ülkeye zarar vereceğini ileri sürenler de, bir süre sonra karın tokluğuna çalışan bu kölelerin varlığını kanıksadı. Akadlılar, kuzeyden gelen göçebe bir halktı. Yurtları kuraklıkla kavrulmuş, yıllardır süren kıtlık, halkı yaşam mücadelesine itmişti. Göç ederken Sümer’in bereketli, sapsarı ovalarına ulaşacaklarını hayal ediyorlardı. Bu toprakların zenginliği onları düşman ya da istilacı olarak değil, göçmen olarak getirmişti. Onların amacı savaş açmak değil, çalı

TARİHTEKİ İLK FAİZCİ SÜMERLİ ANUKİ'NİN HİKAYESİ

Sümer Şehir Devletlerinin hüküm sürdüğü Mezopotamya’nın verimli topraklarında, Fırat nehrinin kıyısında, Anuki adında bir çiftçi yaşıyordu. Anuki, Ur şehrinin en gözde ve en bereketli tarlalarına sahipti. Her yıl tarlasında buğday ve arpa eker, güneşin kavurduğu topraklardan alın teriyle mahsul toplardı. “Bunlar hep çocuklarımın geleceği için!” diyerek, eline aldığı başakları göğe doğru kaldırır, tanrılara şükrederdi. Çalışmayı sevmeyen, tembel üç oğlu vardı. “Matematik sevmezsiniz, okulu istemezsiniz, tarlada çalışmazsınız! Ne olacak bu gençlik, ah ah!” diye diye tek başına her işe koştururdu.   Topraklarını ve mallarını kaybetmekten çok korkuyordu. Çünkü bu zengin topraklar, yalnızca çiftçilerin değil, eşkıyaların ve açgözlü hükümdarların da ilgisini çekiyordu. Topladığı buğdaya el konulması korkusuyla Anuki, sürekli endişe içinde yaşıyordu. Bazı geceler ambarda buğday çuvallarının arasında yatıyor, sabahlara kadar gözüne uyku girmiyordu. “Buğdayı elde etmek bir dert, onu muhafaza et