Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Saint Nicholas and Demre by Aziz Deniz

Demre lies at the foothills of the Taurus Mountains, along the Mediterranean coast. To the north, it is surrounded by mountains, while to the south, it opens to the crystal-clear, blue waters of the Mediterranean. Just outside the city, there are vast plains adorned with orange and pomegranate orchards. Olive trees, citrus groves, bay laurels, carob trees, and pines hold a significant place in Demre’s natural beauty. In spring, every gust of wind carries the scent of lemon blossoms. This lush vegetation stretches from the mountain slopes down to the coast, painting the landscape with endless shades of green and vibrant blossoms.  To the north of Demre, the Taurus Mountains rise majestically. These mountains are characterized by forest-covered slopes and deep valleys, forming a natural boundary separating the region from the interior. The limestone structure of the mountains hosts numerous caves and ravines. Demre is also notable for its wetlands along the Mediterranean coast. Sm...
En son yayınlar

TARİHTEKİ İLK DUBAİ ÇİKOLATASINI YİYEN BABİL KRALİÇESİ AMYTİS'İN HİKAYESİ

  Babil’in masmavi göğü altında, Fırat Nehri’nin nazlı suları ve taş duvarlarla örülü ihtişamlı bir şehir uzanıyordu. Bu şehrin en büyük hazinesi, efsanevi Babil Asma Bahçeleri’ydi. Bu yeşil cennet, yeryüzünün ortasında göklere ulaşan bir ütopya gibiydi. Bahçelerin hikâyesi, güçlü kral Nebukadnezar ve onun derin bir aşkla bağlı olduğu Kraliçe Amytis arasında geçen büyüleyici bir aşk masalına dayanıyordu. Kraliçe Amytis, Medlerin topraklarından Babil’e geldiğinde, içini hasret kaplamıştı. Onun doğduğu topraklar, yemyeşil dağları, serin esintileri ve türlü türlü çiçekleriyle cennetten bir köşeyi andırırdı. Oysa Babil, kavurucu çöl rüzgarlarıyla ve sarı, kuru topraklarla çevriliydi. Her ne kadar kralın sevgisi onu Babil’e bağlasa da, Amytis kalbinde hep dağlarının özlemini taşırdı. Nebukadnezar, Amytis’in gözlerinde gördüğü o ince hüzün çizgilerini fark etmekte gecikmedi. Sevdiği kadını mutlu etmek için elinden geleni yapmaya kararlıydı. Bir plan yaptı: Kraliçe Amytis’in özlemini dind...

Savaşa Bir Kala

2026'da Ortadoğu'da patlayacak olan bir petrol krizi, 2035 yılına kadar uzanacak bir Dünya Savaşı'nı körüklerse ne olur? 2026 Petrol Krizi: İran ve Suudi Arabistan Arasında Patlak Veren Savaşın Yıkıcı Etkileri 2026 yılı, dünya ekonomisi için karanlık bir dönüm noktası oldu. Küresel bir petrol krizi, enerji piyasalarını sarstı ve Ortadoğu’yu savaşın eşiğine getirdi. Petrol arzındaki keskin düşüş, dünya genelinde enerji fiyatlarını yükseltirken, siyasi ve ekonomik istikrarsızlık had safhaya ulaştı. Bu kriz, İran ve Suudi Arabistan arasındaki yıllardır süregelen gerginlikleri patlama noktasına getirdi. Ortadoğu’daki bu krizin hemen ardından, Asya’nın iki büyük devi Çin ve Hindistan arasındaki gerilim yeniden alevlendi. Enerji arzında yaşanan belirsizlikler, iki ülke arasındaki tarihi ihtilafları derinleştirdi. Çin, enerji yollarını kontrol altına almak ve Hindistan’a baskı yapmak için askeri harekâta girişti. Hint Okyanusu’ndaki stratejik limanlar, ticaret rotaları ve sınır bö...

EL CEZERİ’NİN HAYAL MAKİNESİ

 Son zamanlarda gençlerin gözlerinde umutsuzluk görüyorum.  Hiçbir şey başaramamanın, ya da başaramayacak olmanın verdiği bezmişlik.  Moda deyimiyle ‘tükenmişlik sendromu’.  “Sen uçak yapamazsın, tank yapamazsın, dediler, yapılmışını satalım!  Sen araba üretemezsin, en iyisi bizde! Al kullan!  Telefon üretmek senin neyine, al işte, en iyisi bizde var, kapat fabrikanı!” diye diye bizleri kendi pazarları haline getirdiler.  “Ne yaparsa, en iyisini onlar yapar!” fikrini kafamız soktular.  Artık bu düşünce yavaş yavaş değişiyor. Değişmeli! Bu topraklar ne mucitler gördü, herkes bilmeli.  Gelin, en başından anlatayım:  Bundan yıllar yıllar evvel, 12.yüzyılın sonlarında, Artuklu Beyliği'nin görkemli saraylarından birinde, dönemin en büyük mucitlerinden biri olan El Cezeri yaşıyordu. Dicle Nehrinin kıyısında küçük bir atölyesi vardı. Çocukluğundan beri mekanik ve matematiğe olan ilgisi onu kimsenin anlamadığı icatlar yapmaya yönlendirmişti....

HİPOKRAT’IN YENİDOĞAN BEBEKLERİ ÖLDÜREN ŞİFACIYA VERDİĞİ DERS

    M.Ö. 400 yılında, Halikarnas'ın karşı kıyısında, Kos Adası’nın tepesine kurulmuş bir köy vardı. Çevre adalarda “mutluluk ve bereket şehri” olarak bilinen bu yer, son yıllarda tüm neşesini kaybetmişti. Tarlalarındaki ekinler kuraklıktan kavrulmuştu. Kıyılarına balıklar uğramaz olmuştu. Halk, balıkçı kasabasından ve diğer adalardan gelen yiyeceklerle zar zor geçiniyordu.    Köyü sarsan asıl tehlike kuraklık ya da açlık değildi. Köyün içinde herkesin sessizce fısıldadığı, ancak kimsenin cesaret edip adını anmadığı bir sır vardı. Son zamanlarda doğan her bebek hastalıkla boğuşuyor ve bir süre sonra yaşamını yitiriyordu.  Bu köyde yaşayan Hipokrat adında ünlü bir şifacı vardı. Onun ünü, sadece hastaları iyileştirmesiyle değil, aynı zamanda doğanın kanunlarını anlaması ve insanlara hayatın anlamını öğretmesiyle de yayılmıştı. Bir gün, yaşlı bir kadın herkesin gözlerinden kaçırdığı torunuyla birlikte gizlice Hipokrat’ın yanına geldi. Kadın, kucağındaki bebeği göste...

SÜMERLERİN EN AHLAKLI İNSANI KASAP DUMUZİ'NİN HİKAYESİ

  Sümer topraklarının bereketli şehirlerinden biri olan Lagaş'ta, Dumuzi adında genç bir kasap yaşardı. Dumuzi, kasaplık mesleğini babasından öğrenmiş, küçük yaşlardan itibaren hayvanları nasıl dikkatle seçip kestiklerini, nasıl etleri temiz bir şekilde hazırladıklarını gözlemlemişti. Babası ona hep, “Kasaplık sadece hayvan kesmek, eti kemikten ayırmak değildir. İnsanların sofralarına helal lokma koymak, onlara güven vermek ve ahlakla çalışmak demektir,” diye tembihlerde bulunurdu. Babası ölünce Dumuzi, babasının mirası olan bu dükkânı devraldı. Genç adam sadece babasının işini sürdürmekle kalmayıp, mesleğini ahlaki değerlere dayandırarak bir adım ileri taşımayı hedefledi. Dumuzi, etin tazeliğine ve kalitesine çok önem verirdi. Şehirdeki diğer kasapların çoğu, ellerinde kalan etleri uzun süre bekletir, hatta bozulmuş eti satırla çekip, çeşitli bitkilerle kokusunu bastırır, satmaya çalışırdı. Ancak Dumuzi, asla bu yolu seçmedi. “Namus ve ahlak, kazandığın altından daha değerlidir,” ...