Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ekim, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

EL CEZERİ’NİN HAYAL MAKİNESİ

 Son zamanlarda gençlerin gözlerinde umutsuzluk görüyorum.  Hiçbir şey başaramamanın, ya da başaramayacak olmanın verdiği bezmişlik.  Moda deyimiyle ‘tükenmişlik sendromu’.  “Sen uçak yapamazsın, tank yapamazsın, dediler, yapılmışını satalım!  Sen araba üretemezsin, en iyisi bizde! Al kullan!  Telefon üretmek senin neyine, al işte, en iyisi bizde var, kapat fabrikanı!” diye diye bizleri kendi pazarları haline getirdiler.  “Ne yaparsa, en iyisini onlar yapar!” fikrini kafamız soktular.  Artık bu düşünce yavaş yavaş değişiyor. Değişmeli! Bu topraklar ne mucitler gördü, herkes bilmeli.  Gelin, en başından anlatayım:  Bundan yıllar yıllar evvel, 12.yüzyılın sonlarında, Artuklu Beyliği'nin görkemli saraylarından birinde, dönemin en büyük mucitlerinden biri olan El Cezeri yaşıyordu. Dicle Nehrinin kıyısında küçük bir atölyesi vardı. Çocukluğundan beri mekanik ve matematiğe olan ilgisi onu kimsenin anlamadığı icatlar yapmaya yönlendirmişti.  Sibernetiğin ilk adımlarını attığı ve ilk robot

HİPOKRAT’IN YENİDOĞAN BEBEKLERİ ÖLDÜREN ŞİFACIYA VERDİĞİ DERS

    M.Ö. 400 yılında, Halikarnas'ın karşı kıyısında, Kos Adası’nın tepesine kurulmuş bir köy vardı. Çevre adalarda “mutluluk ve bereket şehri” olarak bilinen bu yer, son yıllarda tüm neşesini kaybetmişti. Tarlalarındaki ekinler kuraklıktan kavrulmuştu. Kıyılarına balıklar uğramaz olmuştu. Halk, balıkçı kasabasından ve diğer adalardan gelen yiyeceklerle zar zor geçiniyordu.    Köyü sarsan asıl tehlike kuraklık ya da açlık değildi. Köyün içinde herkesin sessizce fısıldadığı, ancak kimsenin cesaret edip adını anmadığı bir sır vardı. Son zamanlarda doğan her bebek hastalıkla boğuşuyor ve bir süre sonra yaşamını yitiriyordu.  Bu köyde yaşayan Hipokrat adında ünlü bir şifacı vardı. Onun ünü, sadece hastaları iyileştirmesiyle değil, aynı zamanda doğanın kanunlarını anlaması ve insanlara hayatın anlamını öğretmesiyle de yayılmıştı. Bir gün, yaşlı bir kadın herkesin gözlerinden kaçırdığı torunuyla birlikte gizlice Hipokrat’ın yanına geldi. Kadın, kucağındaki bebeği gösterdiğinde, Hipokrat g

SÜMERLERİN EN AHLAKLI İNSANI KASAP DUMUZİ'NİN HİKAYESİ

  Sümer topraklarının bereketli şehirlerinden biri olan Lagaş'ta, Dumuzi adında genç bir kasap yaşardı. Dumuzi, kasaplık mesleğini babasından öğrenmiş, küçük yaşlardan itibaren hayvanları nasıl dikkatle seçip kestiklerini, nasıl etleri temiz bir şekilde hazırladıklarını gözlemlemişti. Babası ona hep, “Kasaplık sadece hayvan kesmek, eti kemikten ayırmak değildir. İnsanların sofralarına helal lokma koymak, onlara güven vermek ve ahlakla çalışmak demektir,” diye tembihlerde bulunurdu. Babası ölünce Dumuzi, babasının mirası olan bu dükkânı devraldı. Genç adam sadece babasının işini sürdürmekle kalmayıp, mesleğini ahlaki değerlere dayandırarak bir adım ileri taşımayı hedefledi. Dumuzi, etin tazeliğine ve kalitesine çok önem verirdi. Şehirdeki diğer kasapların çoğu, ellerinde kalan etleri uzun süre bekletir, hatta bozulmuş eti satırla çekip, çeşitli bitkilerle kokusunu bastırır, satmaya çalışırdı. Ancak Dumuzi, asla bu yolu seçmedi. “Namus ve ahlak, kazandığın altından daha değerlidir,”