Bir zamanlar, küçük bir köyde yaşayan bir adam vardı. Adı John’du. John, altın biriktirmeyi çok seviyordu. Her gün, tarlasında çalışırken, dere kenarında, toprak altında parlayan küçük parçaları bulurdu. Bu parçaları dikkatlice toplar ve evinin altındaki bir sandıkta saklardı.
John'un komşuları onun bu tuhaf alışkanlığına gülüyorlardı. “Neden o parlak şeyleri topluyorsun ki?” diye sorarlardı. “Köyde ne yapacaksın onlarla?”
John sadece gülümserdi ve sessizce çalışmaya devam ederdi.
Bir gün, köyün zengin tüccarı John'un altınlarına göz dikti. “Hey John,” dedi, “Altınlarını bana sat. Sana iyi bir fiyat vereceğim.”
John düşündü. Altınları satıp daha iyi bir yaşam sürmek istiyordu, ama bir yandan da altınları onun için çok değerliydi. Sonunda, tüccarın teklifini reddetti.
“Altınlarımı satmam,” dedi. “Onlar benim için çok kıymetli.”
Tüccar sinirlendi.
“Sen delisin!” dedi. “Altınlar sadece bir madenden ibaret. Onları sat, zengin ol!”
John sadece gülümsedi “ben zaten zenginim,” dedi ve evine döndü.
Altınlarını evinin altındaki sandığın içinde biriktirmeye ve mutlu bir şekilde yaşamaya devam etti.
O tarladayken hırsızlar evine girdi. Altını üstüne getirdiler. Ancak hiçbir şey bulamadılar. Altınlar neredeydi?
Bir gün, Kont John'un altınlarını duydu.
Kont, John'u şatosuna çağırdı.
“John,” dedi kont, “Altınlarını bana ver. Ben sana güzel kızlar, fıçılarla şarap ve büyük bir servet vereceğim.”
John düşündü. Kontun teklifi cazip görünüyordu ama yine de altınlarını vermek istemiyordu.
“Saygıdeğer Kontum,” dedi, “Altınlar benim için çok kıymetli. Onları veremem.”
Kont sinirlendi. “Sen aptal mısın?” dedi. “Altınlar sadece bir madenden ibaret. Onları bana ver, zengin ol!”
John sadece gülümsedi, içinden “ben zaten zenginim” dedi ve kontun şatosundan ayrıldı.
Kontun adamları onu takip ettiler. Evini darmadağın ettiler ancak altınları bulamadılar. Ne kadar işkence etseler de ağzından tek bir kelime alamadılar.
Altınlarıevinin altındaki sığınakta, sandığın içinde emin ellerdeydi.
Bir gün, Çalışkan John'un namını duyan köyün bilge kadını onu ziyaret etti.
“Altınlarını neden biriktiriyorsun?” diye sordu.
John düşündü.
“Bilge kadın,” dedi, “Altınlar benim için sadece bir maden değil. Onlar hayatın anlamını temsil ediyor. Çalışmayı, üretmeyi ve biriktirmeyi. Her parça, bir anı, bir deneyim, bir duygu taşıyor.”
Kadın gülümsedi. “Delikanlı,” dedi, “Sen gerçek bir zenginsin. Mesele altınlar değil, onları bulmaya yarayan azim ve erdem senin için en büyük hazinedir. Altınlar sadece maddi bir değer taşırken, senin içinde bir hazine saklı.”
John gururla gülümsedi.
“Uzun lafın kısası,” dedi kadın “buraya güzeller güzeli bir kızla evlenmen önerisi için gelmiştim. Fakat gözlerindeki hırsı görünce vazgeçtim. Kızdaki altınları harcama hırsı ve dünyevi zevke dönüştürme arzusuyla senin biriktirme isteğin asla uyuşmayacak ve ikiniz de mutsuz olacaksınız. Hazır malın yiyeni de düşmanı da çok olur. Evlilik senin de eşinin de felaketi olur, haydi kal sağlıcakla” dedi ve bastonuna yaslana yaslana uzaklaştı.
Ve John, altınlarını biriktirmeye devam etti. Onun için altınlar sadece bir maden değil, hayatın anlamıydı.
Not: Telif hakları gereği eser ve NFT resimler izinsiz kullanılmamalıdır.
Yorumlar